2014'ün ilk yazısından merhaba!... İş, güç, koşturmaca, yoğunluk, seyahat derken bir süredir uzak kaldığım bloğuma hızlı bir dönüş yapmış bulunmaktayım :) Umarım bir daha ara bu kadar açılmaz. Bugün bir markanın "marka olma hikayesi"nden bahsedeyim istedim sizlere... Kahve deyince akla türk kahvesi gelir, "Türk kahvesi" deyince de Kurukahveci Mehmet Efendi. Öyleyse bu yazıyı kahvelerinizi alıp, sonra okumaya devam etmeye ne dersiniz?
O çok tanıdık tadıyla, kokusuyla kaç nesildir sohbetlerimize eşlik eden türk kahvesi, 19'uncu yüzyılın sonlarına kadar çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulup el değirmeninde çekildikten sonra pişiriliyormuş. Babasının baharat ve çiğ kahve satan dükkanında çalışmaya başlayan Mehmet Efendi, 1871 yılında işin başına geçmiş; o zamana kadar çiğ çekirdek olarak sattıkları kahveyi, "kavrulmuş", "öğütülmüş" ve "paketlenmiş" olarak tüketime hazır şekilde İstanbullulara sunmuş. Böylece İstanbul Tahmis Sokak'ta taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu çevreye yayılırken, Mehmet Efendi, bu yenilik ve sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak "Kurukahveci Mehmet Efendi" diye anılmaya başlanmış.
Mehmet Efendi'nin 1931 yılındaki vefatının ardından, oğulları Hasan Selahattin, Hulusi ve Ahmet Rıza Beyler; baba mesleğini sürdürmüş. Aile 1934 yılında "Kurukahveci" soyadını almış. Hulusi Bey (1904-1934), dönemin gelişen teknolojisinden yararlanarak toplu üretimi gerçekleştirmiş ve yine bu dönemde Türkiye'de bir ilk daha gerçekleştirilerek, yağlı kağıttan üretilen paketlere konulan kahveler, otomobillerle şehrin içindeki bakkallara dağıtılmaya başlanmış. Ardından İstiklal Caddesi'ndeki yeni şube hizmete girmiş.
Genç yaşta hayata veda eden Hulusi Bey'den sonra yönetimi, yurt dışında eğitim gören en küçük kardeş Ahmet Rıza Kurukahveci (1912-1985) devraldı. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden Ahmet Rıza Bey, firmayı çağdaşlaştırma yönünde önemli adımlar atmaya başlamış. 1933 yılında, dönemine göre ilerici bir düşünceyle, işletmenin bir kurum kimliğine ihtiyaç duyduğunu fark etmiş ve Türk grafik sanatının öncüsü İhap Hulusi Bey'e, tam 80 yıldır insanların zihninde yer eden, değerinden hiçbir şey kaybetmeden günümüzde de kullanılan logoyu hazırlatmış. Ahmet Rıza Bey'in vefatından sonra, Mehmet Efendi'nin üçüncü ve dördüncü kuşaktan torunları markanın yönetimini devralmış. Günümüzde, 35 ülkeye Türk kahvesi ihracatı yapan firma, 142 yıllık başarı hikayesini devam ettiriyor.
Vizyon sahibi, inovatif, işini en iyi şekilde yapan ve gelişime açık insanların geçmişten bugüne taşıdıkları markalardan birinin hikayesini paylaştım sizlerle. Geçmişten günümüze marka olma yolundaki temel taşlar pek değişmemiş diyebilir miyiz?
Sevgiler,
Çağla