27 Nisan 2012 Cuma

“Sosyal Medya İletişimi” Ne Değildir?

Herkesin sosyal medyayı tartıştığı, konuştuğu ve tanımlamaya çalıştığı bir dönemde, aslında sosyal medyanın ne olduğundan çok ne olmadığının da konuşulmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Yapılan hataların doğru gösterilmeye çalışıldığı bir ortamda hatalara dikkat çekmenin şahsen büyük önemi olduğu kanaatindeyim.
Yazdığım tüm maddeler kişisel görüşüm olmakla birlikte; isteyenler tarafından doğru olarak kabul edilerek değerlendirilebilir. Bu yazı markaların sosyal medyada yaptığı hatalara dikkat çekmeyi hedef almaktadır.



Şimdi sıralayalım, “sosyal medya iletişimi ne değildir?”

1-Sosyal medya iletişimi, sadece Facebook ve Twitter değildir.
2-Sosyal medya iletişimi, Facebook marka sayfanızı herhangi birilerinin sadece beğeniyor olması değildir.
3-Sosyal medya iletişimi, sizi bilerek ya da bilmeyerek  “beğen” butona basarak beğenen ve takipçiniz sandığınız binlerce sanal kişilikten oluşan sözde sayfa takipçilerinizle övünmek değildir.
4-Sosyal medya iletişimi, rakip markanın “facebook like” ve “twitter takipçi” sayısıyla kendi markanızın “facebook like” ve “twitter takipçi” sayılarını yarıştırmak / karşılaştırmak değildir.
5-Sosyal medya iletişimi, bu dünyanın yeni nesil yazarları olan bloggerlara hiçbir kurgu ile desteklemeden kutularla ürünler hediye ederek markanız hakkında yazılar yazılmasını ummak, yazılan yazılara başarı gözüyle bakmak değildir.
6-Sosyal medya iletişimi, parayı bastırıp içi boş sözde takipçiler yaratmak değildir.
7-Sosyal medya iletişimi, “bizim zaten sosyal medya ajansımız var. Onlar halleder” demek değildir.
8-Sosyal medya iletişimi, her gün facebook’ta markanızla ilgili / ilgisiz saçma sapan cümleler paylaşmak değildir.
9-Sosyal medya iletişimi, facebook ve twitter hesabınızdan yüz binlerce sözde takipçinize bugün hava yağmurlu, güneşli, rüzgârlı deyip hava durumu raporu sunmak değildir.
10-Sosyal medya iletişimi, konvansiyonel medyanın metotları ile bu dünyayı sarıp sarmalamak değildir.
11-Sosyal medya iletişimi, bizim zaten dijital ajansımız var” demek değildir.
12-Sosyal medya iletişimi, sadece dijital değildir.
13-Sosyal medya iletişimi, sadece internet üzerinde yapılabilecek bir şey hiç değildir.
14-Sosyal medya iletişimi, sırf “sosyal medya” lafını her yerde duyuyorsunuz diye; hadi biz de yapalım denilerek ani kararlarla ve plansızca müdahil olunacak bir şey değildir.
15-Sosyal medya iletişimi, her yeni çıkan sosyal medya platformunun peşinden daha ne olduğunu anlamadan “kesinlikle bu platformda da olmalıyız” demek değildir.
16-Sosyal medya iletişimi, “markamızın bir blog sayfası olsun, havalı olur” diyerek blog açmak değildir.
17-Sosyal medya iletişimi, bloggerlara özel toplantı düzenleyip, buna özel bülten yazıp gazeteciye göndermek değildir.
18-Sosyal medya iletişimi, facebook sayfanızdaki “like” sayısı bilmem kaç yüz bine ulaştı diye gazeteye ilan vererek kutlamak değildir.
19-Sosyal medya iletişimi, web sayfanızın bir köşesine facebook, twitter butonu koyarak sayfanızı paylaştırmak değildir.
20-Sosyal medya iletişimi, “hadi komik bir film çekelim adınada “viral” diyelim, önüne gelen herkes izlesin” demek değildir.
21-Sosyal medya iletişimi, sadece dijital ile ilgili ajanslara brif vererek proje beklemek ve konvansiyonel ajansları bu işten uzak tutmak demek değildir.
22-Sosyal medya iletişimi, Twitter’da sadece “trend topic” olmak değildir.
23-Sosyal medya iletişimi, geleneksel ortamlarda önem verilmeyen şikayet yönetimine, twitter ve facebook’ta anında yanıt verip çözmeye çalışmak değildir.
24-Sosyal medya iletişimi, sadece markanızın konuştuğu ve tüketicinin dinlemesini istediğiniz pasif bir mecra hiç ama hiç değildir.
25-Sosyal medya iletişimi, ucundaki ödüller ile kurgulanan kampanyaların sonucunda, kampanyayı istila eden, kullanan ve bir daha markanızı bu sebeple hatırlamayacak binlerce “sözde hedef kitleye” ulaşmak değildir.
26-Sosyal medya iletişimi, online monitoring (tarama – takip) yapıp, negatif sonuçları gördüğünüz halde “iletişime geçersek polemik yaratırız, sadece izleyelim” demek değildir.
27-Sosyal medya iletişimi, online monitoring (tarama – takip) yapıp pozitif sonuçları gördüğünüz halde “iletişime geçersek tüketici daha fazlasını ister, şımarır, sonra durduramayız” demek değildir.
28-Sosyal medya iletişimi, “blog yazarına” “gazeteci” gibi davranmak değildir.
29-Sosyal medya iletişimi, müşterilerinizin datalarını sosyal medya platformlarından toplayıp, mahzende saklamak için bu işe girmek değildir.
30-Sosyal medya iletişimi, televizyondaki reklamın sonunda markanın “Facebook” ve “Twitter” adresini yazmak değildir.
31-Sosyal medya iletişimi, “nasıl olsa az bütçeyle hallederiz” denilecek bir durum, ucuz bir iletişim yöntemi ve hizmet değildir.
32-Sosyal medya iletişimi, sadece konuşmak değildir!

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Maddeleri çoğaltmak, alt maddeler eklemek haliyle mümkün…
Bu yazının en önemli özelliği sizlerin yorumlarıyla büyüyeceğini ve şekilleneceğini düşünüyor olmam. Okuyanlardan ricam; sizler de sosyal medya sizin için neyse / ne değilse lütfen paylaşın.
Okuyan ve yorumunu paylaşan herkese şimdiden teşekkür ile…

Kaynak:http://www.ercument.org/2012/04/27/sosyal-medya-iletisimi-ne-degildir/

İşte Türkiye'nin En Güvenilir Markaları

Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi çalışmasında LG, Sony, Bosch, Anadolu Sigorta, Axa Sigorta, Yurtiçi Kargo, Toyota, İş Bankası, Halk Bankası ve Ziraat Bankası lider kuruluşlar olarak belirlendi

Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve uluslararası araştırma şirketi KA Araştırma Limited tarafından yürütülen Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi'nde (TMME) 81 vilayette ve 11 bin 479 müşteri görüşmesi neticesinde belirlenen sonuçlar, müşteri memnuniyetinin yeni liderlerini ortaya çıkardı.

TMME, 2011 yılı 4. çeyreğinde televizyon, beyaz eşya, sağlık sigortası/kasko, ulusal kargo dağıtımı, binek otomobil, zincir marketler ve bireysel bankacılık sektörleri ölçüldü. Beyaz eşya, bireysel bankacılık ve televizyon sektörlerinde müşteri memnuniyeti artarken, sağlık sigortası/kasko sektöründe memnuniyet azaldı. Ulusal kargo, binek otomobil ve zincir marketler sektörlerinde ise müşteri memnuniyeti bir önceki sene ile aynı seviyeyi korudu.

TELEVİZYONDA LG VE SONY 



Ulusal memnuniyet endeksi, bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puan artarak 76,3 olarak gerçekleşti. Dayanıklı tüketim ürünleri grubunda teknolojik gelişmelerin lokomotifi olan televizyon sektöründe Uzak Doğu menşeili firmaların kıyasıya rekabette olduğu görüldü. Televizyon sektöründe LG ve Sony birinciliği paylaşırken, yılın ilk altı ayında ÖTV indirimleri ile canlanan beyaz eşya sektöründe Bosch rakiplerini geride bıraktı.

SİGORTA'DA ANADOLU SİGORTA

Mali kuruluşlar kategorisinde de firmalar arası rekabetin yoğun olduğu görüldü. Sağlık sigortası/kasko sektöründe Anadolu Sigorta ve Axa Sigorta, bireysel bankacılık sektöründe özel bankalarda İş Bankası, kamu bankalarında ise Halk Bankası ve Ziraat Bankası müşteri memnuniyetinde lider oldular.

2011 yılının 4. çeyreğinde ölçülen diğer sektörlerde ise ulusal kargo dağıtımı sektöründe Yurtiçi Kargo, binek otomobil sektöründe Toyota, zincir marketler sektöründe BİM, TMME'nin en yüksek skorlarını aldılar.

Sonuçları değerlendiren KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Doğan, ''Ulusal ekonomiye ve ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasına hizmet etmek, ülkemizin yarınlarına katkı sağlamak için toplum ve iş dünyasının ihtiyaç duyduğu model ve hizmetleri geliştirmek en önemli görevlerimizdendir'' dedi.

TMME'nin, ortak endeks metodolojisi ile ölçülen sektörlerde, sektör oyuncularının ihtiyacı olan tarafsız ve makro düzeyde veri açığını giderdiğini belirten Doğan, TMME sayesinde tüketicinin, pazarda faaliyet gösteren kuruluşların performanslarını takip etme imkânına ulaştığını kaydetti.

Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi çalışmasında yedinci yılın tamamlandığını ifade eden Hamdi Doğan, 2011'de 25 sektörde 123 kuruluşun detaylı analizlerinin yapıldığını ve 2011 boyunca toplam 33 bin 782 adet müşteri görüşmesi gerçekleştirdiklerini dile getirdi.

Doğan, Türkiye'de bu kadar geniş kapsamda ve nitelikte tarafsız olarak yürütülen başka bir memnuniyet araştırması olmadığını da bildirdi

Kaynak:http://www.internethaber.com/turkiye-musteri-memnuniyeti-endeksi-lg-sony-bosch-anadolu-sigorta-axa-yurtici-ka-410406h.htm#ixzz1tFUlwP8J

26 Nisan 2012 Perşembe

Louis Vuitton'un Başarısının Sırrı Ne???

Bugün sizlerle marka uygulamaları dersinde sunduğum "Louıs Vuitton'un Başarısının Sırrı Ne???" adlı sunumun kısa bir özetini paylaşacağım. Keyifli okumalar :)) 


 Louis Vuitton 13 üretim atölyesi, uluslararası lojistik merkezi, 50 ülkede 300’e yakın mağazası ve 1000’i aşkın çalışanıyla Dünya’nın en büyük lüks markalarından biridir. Marka değeri bugün Gucci’nin çok ötesinde ve Prada’nın hemen hemen iki katıdır. Yönetim Kurulu Başkanı Bernard Arnault moda endüstrisinin en zengin adamlarından biridir. Eğer bunu duymak sizi ikna etmediyse, Louis Vuitton’un Interbrands ‘ın en değerli ilk 100 marka anketinde düzenli olarak MTV, Adidas, Chanel, Pizza Hut, Amazon ve Apple’dan daha yüksek puan aldığını belirtmek isterim. 

Peki Louis Vuitton bu büyük başarıyı neye borçlu? 
Aslında bu yaklaşık 150 yıllık uzun bir süreç… 

Bir halıcının oğlu olan Louis Vuitton, şirketi 1854 yılında kurdu. Adını bavul,çanta ve seyahat aksesuarlarıyla duyurdu. Sadece çok zengin olan insanların tatile çıktığı zamanlardı ve seyahate vurgu yaparak bir lüks markası olmayı hedefledi. Ve bunu da jet sosyetesine sağlık ve özgürlük vaadi sunarak gerçekleştirdi. 19.yy’da turizm tamamen yeni bir konsept iken o buna çok önem verdi. Louis Vuitton’un CEO’su Yves Carcelle bu durumu şöyle açıklıyor: “Vuitton’un doğumu modern yaşamın başlangıcıdır. 19yy’ın ortalarında seyahatin doğasının evrime uğradığı zamanda doğmuş olması şans değildir.” 



Buna rağmen uluslararası terörizm ve düşük fiyatlar seyahat etmenin değerini düşürmüştür. Bu durumda Louis Vuitton en akıllıca olan şeyi yaparak marka genişletmeye gitmiştir. Marc Jacobs adlı modacının yönetimi altında kıyafet, ayakkabı, saat ve takı içeren bir ürün çeşitliliği yaratılmıştır. Bu uzantı markanın güçlenmesini sağlamıştır. Tüm ürünlerin üzerinde bulunan LV logosunu bugün Paris bulvarlarından, Londra sokaklarına ve New York’a, Hindistan’dan Çin’e her yerde görmek mümkündür. Bir arzu nesnesi olmayı başarabilmiş olması, birçok ünlü müşterisi olmasını sağlamıştır. Audrey Hepburn, Jennifer Lopez ve Modanna da markanın belli dönmelerde yüzü olmuşlardır. 



Ama Louis Vuitton’un gerçek sırrı “kontrol”dür. Marka dizayndan dağıtıma kadar her şeyi kendisi yapmaktadır. Bu sadece daha kaliteli olmayı sağlamanın dışında faaliyet marjlarının rakiplerinden çok yüksek olmasını sağlamaktadır. Bu kontrol Louis Vuitton’un prestijle popülariteyi dengeleyerek, bir lüks markasıyla kitle pazarlamada başarılı olmasını sağlamıştır. Coca-Cola ve benzeri bazı kitle pazarlama markalarında olduğu gibi marka ürünü sollamıştır. 

MARC JACOBS YENİ LOUIS VUITTON MAĞAZALARI HAKKINDA KONUŞUYOR

Louis Vuitton logosu artık bir lüks imzasıdır. Sosyal statü göstergesi haline gelmiş olan LV logolu bir ürünün, insanların dikkatini hemen çekeceğini artık hepimiz biliyoruz. Markanın dikkat çekiciliği, ürünlerin arzulanmasını sağlamaktadır. Statü endişesi taşıyan biri Louis Vuitton ile statüsünü çevresindeki herkese kabul ettirebilir. Markanın sembolik gücü artık bazı yöneticilerini şaşırtmaktadır. Şubat 2004 biri şöyle bir açıklama yapmıştır: “yılan yağından sonra elle yapılan en büyük hokkabazlık”. Bunun sadece biraz deri eklenerek plastik ile giydirilmiş bir kanvas olduğuna inanabiliyor musunuz? 



Başarının Sırları

Kitle Pazarlama: Louis Vuitton kitle pazarlama tekniklerini, ünlülere ayırdığı ciro ve fit sporculara sponsorluk yaparak çok iyi kullanmıştır. 
Kontrol: Louis Vuitton üretimden dizayna her şeyi kendi içinde, kendisi yapmaktadır. 
Statü: Louis Vuitton yüksek fiyat stratejisiyle yüksek statü kitleyi hedeflemiştir. Ve bu yüksek statüyü etkileyebilmek için dikkatle hedefli reklamcılık yaparak seçici dağıtıma önem vermiştir. 
Seyahat: Markanın kökleri seyahate dayanmaktadır. Egzotizm çağrışımları ve seyahatle ilgili her şey bugün Louis Vuitton’un kimliğini oluşturmaktadır. 

Sevgiler,
Çağla

20 Nisan 2012 Cuma

MediaCat Felis En İyi Dergi Medya Kullanımı

MediaCat dergisi tarafından en iyi medya fikirlerini ve stratejilerini ödüllendirmek üzere 2010 yılında beşincisi düzenlenen MediaCat Felis Ödülleri ‘ En İyi Dergi Medya Kullanımı’ kategorisinde "Süngerinizdeki Bitmeyen Güç"  kampanyası ile Cif Sunlight’ın olmuştu. Çok başarılı bir uygulamaydı birden aklıma geldi ve bu yazı çıktı ortaya :))

Dergi Sayfası Bulaşık Süngerine Dönüştürüldü


dDf Reklam Ajansı’nın hazırladığı çalışmada, dergi sayfası gerçek bulaşık süngeri dokusuyla kaplandı ve üzerine Sunligth Cif Konsantre Jel ürünü temsil eden yeşil sıvı jelatin içerisinde uygulandı. Böylece ‘Süngerinizdeki bitmeyen güç’ sloganı dergi mecrasında birebir yaşatılarak, mesajın görsel etkisi farklı bir anlatımla verildi.

Cif Sunlight Konsantre Jel’in öne çıkarılmak istenen ‘süngere nüfuz ederek, suda akıp gitmeme ve böylece 4 kat daha uzun süre dayanma’ özelliği ‘Süngerinizdeki Bitmeyen Güç ve Jel Akıp Gitmez, Süngerde Köpük Bitmez’ sloganları ile desteklenirken bu etki dergide birbirini takip eden sayfalarda verilerek, çalışmanın merak etkisi artırılırdı. Ödül alan çalışmada dDf’in geliştirdiği yaklaşımla, sağ sayfada sünger yüzeyi ve üzerindeki Sunlight Cif Konsantre Jel damlası ile karşılaşan okuyucu, sayfayı çevirdiğinde ürünü anlatan genel görsel ilanı ile karşılaştı.

Ödül alan çalışmanın medya satın alması ise Mindshare tarafından yapıldı.

Ayrıca; MediaCat tarafından 2011'de altıncısı düzenlenen Mediacat Felis Ödülleri töreni, 22 Eylül Perşembe günü Swissotel Bosphorus’ta gerçekleştirilmişti.

2011 yılı sahipleri ise kategorilere göre aşağıdaki şekilde sıralanıyor:

Yılın Medya Ajansı Başarı Ödülü: Zenithmedia
Yılın Medya Ajansı Birincilik Ödülü: OMD
Yılın Medya Ajansı Büyük Ödülü: Mindshare
Büyük Ödül: Garanti Bankası İnternet Bankacılığını Kullanmayan Son İnsan Rabarba
Yılın Reklamvereni Başarı Ödülü: Garanti Bankası
Yılın Reklamvereni Birincilik Ödülü: Turkcell
Yılın Reklamvereni Büyük Ödülü: Vodafone
En İyi Televizyon Medya Kullanımı
Marshall Osmanlı Renkleri Koleksiyonu Muhteşem Yüzyıl Sponsorluğu Mediacom (Başarı)
OMO Öyle Bir Geçer Zaman ki Osman Projesi Mindshare (Başarı)
Coca-Cola Ürün Yerleştirme Universal McCann (Birinci)
En İyi Ürün Yerleştirme
Coca-Cola Ürün Yerleştirme Universal McCann (Başarı)
Arçelik Bir Kadın Bir Erkek Entegrasyon (Birinci)
En İyi Gazete Medya Kullanımı
Uludağ İçecek Şişede Durmayan Renk Time (Birinci)
En İyi Dergi Medya Kullanımı
Continental Hızdan ve Güvenlikten Vazgeçemeyenlere LOWEİstanbul (Birinci)
En İyi Sinema Medya Kullanımı
Vodafone Sinemanın Ayrıcalıklar Sunan Dünyası OMD-Team Red (Başarı)
TTNET TİVİBU ‘Altyazı Filmleri’ TBWA/İstanbul (Birinci)
En İyi Açıkhava / Out-of-Home Medya Kullanımı
Vodafone ‘Taksim’de Duvardan Konser’ OMD (Başarı)
GNCTRKCLL Sınav Stresi Atma Durakları Mindshare (Birinci)
En İyi Instore / Indoor Medya Kullanımı
‘Vodafone’da İnecek Var!’ OMD (Başarı)
Bonus Card Ad.d Box Cereyan Medya (Birinci)
En İyi Ambiant Medya Kullanımı
Doritos Late Night Kepek Youth Republic (Başarı)
DASK Deprem Geçecek Hayat Devam Edecek Zenithmedia (Başarı)
Avea Beleştepe TBWA/İstanbul
En İyi Digital Signage Medya Kullanımı
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
En İyi Radyo Medya Kullanımı
Assist Saat 18:00 Speed Medya (Birinci)
En İyi Yeni Medya Kullanımı
‘Vodafone’da İnecek Var!’ OMD (Başarı)
Doritos Late Night Kepek Youth Republic (Birinci)
En İyi Çoklu Medya Kullanımı
Turkcell Daha Fazla Hayat Lansman Mindshare (Başarı)
‘Dikkat! Kızlar Üstüne Düşecek’ Redpill (Başarı)
Greepeace Seninki Kaç Santim V For Viral (Başarı)
Avea’lı Olmayanlara İyi Davranın TBWA/İstanbul (Birinci)
En İyi Doğrudan Pazarlama Kullanımı
Vodafone ‘Yazdım Roman Oldu – Can Tugay’ Youth Republic (Başarı)
Garanti İnternet Bankacılığını Kullanmayan Son İnsan Rabarba (Birinci)
En İyi Sponsorluk Kullanımı
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
En İyi Özel Etkinlik (Event Marketing) ve Canlı Reklam Kullanımı
Turkcell Daha Fazla Tweet Rabarba (Başarı)
Türk Hava Yolları Türkler Uçuyor Rabarba (Başarı)
BES 100 Lira Ver 125 Lira Al Leo Burnett-İstanbul (Birinci)
En İyi Yerel Medya Kullanımı
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
En İyi Tüketiciyle Bağ Kurma ‘Consumer Engagement’ Kullanımı
Marshall ‘Renklendir Hayatı’ Mediacom (Başarı)
Garanti İnternet Bankacılığını Kullanmayan Son İnsan Rabarba (Birinci)
En İyi Online Reklam Kullanımı
Turkcell Daha Fazla Hayat Rabarba (Birinci)
En İyi Sosyal Medya Kullanımı
Fritolay Reconnect Wanda Digital (Birinci)
En İyi Mobil Medya Kullanımı
Ruffles En Kestirme Wanda Digital (Başarı)
Vogue Türkiye 1. Yıl Kampanyası Rabarba (Birinci)
Gençlik (18 yaşına kadar)
Vodafone ‘Yazdım Roman Oldu-Can Tugay’ Youth Republic (Başarı)
Vodafone Freezone ile Özgürce Yaşa OMD (Birinci)
Genç Yetişkinler (18-34 yaş arası) 1
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
Tüm Yetişkinler
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
Erkekler
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
Kadınlar
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
Özel Hedef Kitleler (Emekliler, Öğretmenler, Üst Gelir Grubu vb. Niş Segmentler)
Vodafone Kırmızı Esnaf’larımızla Kol Kola OMD (Başarı)
Vodafone Turistik bir Medya Hikayesi OMD (Birinci)
Ticari İletişim (Business-to-Business)
Felis 2011 Ödülleri jüri üyeleri, bu kategoride ödüle layık eser bulamamıştır.
Kamu Yararı (kâr amacı taşımayan dernekler, yardım kuruluşları, bağış kampanyaları gibi)
DASK Zenithmedia (Başarı)
Greenpeace Seninki Kaç Santim V For Viral (Birinci)
FMCG
OMO Öyle bir Geçer Zaman ki Osman Projesi Mindshare (Birinci)
Gıda ve İçecek
Coca-Cola Ürün Yerleştirme Universal McCann (Başarı)
Bir Dizi Doritos’a Aşık! OMD (Birinci)
Otomotiv
Renault Meganeomani Roadshow directComm (Birinci)
Finans
BES 100 Lira Ver 125 Lira Al Leo Burnett-İstanbul (Başarı)
Garanti İnternet Bankacılığını Kullanmayan Son İnsan Rabarba (Birinci)
İletişim-Telekom
Tukcell Daha Fazla Hayat Lansman Mindshare (Başarı)
Vodafone Freezone ile Özgürce Yaşa OMD (Başarı)
Avea Beleştepe TBWA/İstanbul (Birinci)

Kaynak:
http://www.unilever.com.tr/medyamerkezi/haberler/Mediacatfeliseniyidergimedyakullanimi.aspx
http://www.mediacatonline.com/Home/HaberDetay/?haberid=52962

Sevdiğiniz İşi Yapmaya Ne Dersiniz?? İşte Ben & Jerry's ve Onların İlginç Hikayeleri...

Girdikleri birçok işten kovulan ve hiç bir yerde dikiş tutturamayan iki kafadar ne mi yaptı dersiniz :))

Buyrun Hikayemize...

Ben Cohen ile Jerry Greenfield, yemek yemeye bayıldıklarını ama koşmaktan nefret ettiklerini 1966’da birlikte aldıkları bir beden eğitimi dersinde keşfettiler. Aradan yıllar geçti, 1978 yılına geldiklerinde, Ben gelecek vaat etmeyen, düşük maaşlı pek çok sıradan işten kovulmaya devam ederken, Jerry de tıp fakültesine girmek için yaptığı ikinci denemede de başarısız olmuştu. İşte tam o dönemde, ortak tutkuları yemek yemek olan ikili, gelecekleri ile ilgili önemli bir karar verip, kendilerine 5 dolara mal olan bir dondurma yapma kursuna katıldılar. Kursun sonrasında, Vermont, Burlington’daki eski bir benzin istasyonunu bir dondurma dükkânına dönüştüren Ben & Jerry ilk dükkânlarını da böylece açmış oldular.


İkilinin, taze Vermont sütü ve kaymağından yaptıkları yüksek kaliteli doğal dondurmalar çok kısa zamanda kent halkının gözdesi oldu. Ben’in lezzet konusunda pek de gelişmiş bir algısı yoktu. Bu yüzden Ben, “ağızdaki his” olarak tanımladığı duyguya güvenerek ilerliyordu. Ben’in bu yaklaşımı sayesinde iri çikolata, büyük meyve, fındık ve ceviz parçaları Ben & Jerry’s’in imzası haline geldi. Bazen dondurma içine koydukları bu parçaların ne büyüklükte olması gerektiği konusunda tartışsalar da hemfikir oldukları konu, bu işi yaparken eğlenmek istedikleriydi. Jerry’nin bu konudaki fikrini özetleyen ‘Eğlenceli değilse neden yapalım ki?” cümlesi ilk günden itibaren onunla anılır oldu.

Çocukların ilk yıllarda muhasebe konusunda pek başarılı oldukları söylenemezdi. Dükkanı açmalarının üzerinden daha iki ay geçmişti ki dükkanı kapatıp kapısına da ‘Para kazanıp kazanmadığımızı anlamak için bir süreliğine kapalıyız’ yazan bir levha asmışlardı. Gerçekten de para kazanamıyorlardı, ancak bu arada çok şey öğrenmişlerdi. 1979 yılı geldiğinde Ben’in VW karavanında dondurma satmaya başlamışlardı ve hikayenin gerisi ise onların deyimiyle, malum!

Yıllar içinde kazandıkları büyük başarıya rağmen Ben ve Jerry işe ilk başladıkları zamanlardaki ilkelerine hep sadık kaldılar ve ‘İşletmelerin içinde yaşadıkları topluma karşı sorumlulukları vardır.’ felsefelerinden hiç vazgeçmediler.


 İşte böyleeee.... Demek ki neymiş, insan sevdiği ve eğlenerek yaptığı bir işte çok başarılı olabilir hatta daha da ileri gidip bir Dünya markası bile olabilirmiş... Herkese çok severek çalışacağı bir iş ve iş ortamı dilerim :))

Çağla,

Kaynak:http://www.benandjerrys.com.tr/ourstory/

13 Nisan 2012 Cuma

Instagram Hikayesinden İlginç Noktalar ve Çıkarılacak Dersler

Facebook tarafından 1 milyar dolara satın alınan Instagram dün en çok konuşulan ve deyim yerindeyse dünya internet gündemini sallayan gelişmeydi. Zaten bu satın almaya gelene kadar Instagram yakaladığı büyüme, yatırım süreçleri ve satın alınma dedikoduları her daim gündemde kendisine yer bulmuştu. Ama gördüğüm şu ki aslında Instagram’ın 1 milyar dolarlık bir şirket olma noktasına gelene kadar aldığı yol pek fazla bilinmiyor.

Size Instagram’ın hikayesini anlatmayacağım. Hepimiz için bünyesinde temel 5 ders barındıran bu hikayenin ilginç olduğunu düşündüğüm noktalarının altını çizeceğim.


Kevin Systrom Instagram’dan önce ne yapıyordu?
Kevin Systrom’un ilk iş deneyimi stajyer olarak çalıştığı Odeo’ydu. Günün birinde Twitter’ın doğuşuna sebep olan şirketin kurucusu ise Evan Williams‘dı. Daha sonra şirkete Biz Stone dahil oldu ve şirketin ilk çalışanı olarak da Jack Dorsey işe alındı. Söylememe gerek yok herhalde, söz konusu isimler Twitter’ın kurucularıydı… – Jack Dorsey ismini bu noktada aklınızda tutun.
Kevin Systrom daha sonra Google’a girdi ve 2 yıl boyunca Gmail ve Google Reader ile ilgili projelerde çalıştı. Son olarak da Google’da Kurumsal Gelişim departmanında çalışıyordu.

Burbn diye birşey duymuş muydunuz?
2010 yılının başlarında henüz daha instagram diye birşey yokken, Kevin Systrom Burbn isimli lokasyon tabanlı bir HTML5 mobil uygulama hayata geçirmişti. Foursquare‘ın yükselişe geçtiği dönemlerde haliyle Burbn’ın “check-in” özelliği yeterli ilgi görmemişti. Ama entresan bir şekilde kullanıcılar fotoğraf paylaşıyorlardı.

Zaten fotoğrafa ilgisi oldukça yüksek olan Kevin Systrom ortağı Mike Krieger ile birlikte aldığı karar ile Burbn rafa kaldırıldı ve şirket instagram’a dönüştü. Bugün bildiğimiz ve Burbn’dan dönüştürülen instagram Eylül 2010′da piyasaya sunuldu. Techcrunch’da Burbn’la ilgili haberlere bakacak olursanız altlarındaki Crunchbase bilgilerinin bile Burbn’dan instagram’a dönüştüğünü, yani Crunchbase’deki Burbn profilinin bile instagram olduğunu görebilirsiniz.

Hatta Kevin Systrom’un geçmişinde Burbn’dan eser olmadığını da farkedeceksinizdir. Çünkü onlar için Burbn bu şirketin bir ürünüydü, denendi başarılı olmadı olmadı ve yeni ürün olan instagram hayata geçirildi.

Şirketin ilk yatırımcıları ne kadar önemli olabilir?
Instagram’ın ilk yatırımı daha servis instagram bile değilken yani Burbn’ken, Andreessen Horowitz ve Baseline Ventures ortaklığından Mart 2010′da gelmişti. Bu yatırım sadece 500 bin dolardı. Ardından Şubat 2011′de aralarında Jack Dorsey’nin de bulunduğu bir yatırımcı grubu tarafından şirkete 7 milyon dolar yatırım yapıldı. – Jack Dorsey ismini aklınızda tutun demiştim :)

Bu turda şirketin yönetim kuruluna yatırıma da dahil olmuş olan Benchmark Capital’den Facebook’un bir dönem ürün yönetiminden sorumlu başkan yardımcısı olan Matt Cohler dahil oldu. Matt Cohler Facebook’un 7 numaralı çalışanıydı ve daha önce daha önce LinkedIn’de başkan yardımcısı ve genel müdür olarak görev almıştı.

Instagram 1 milyar dolara satın alınana kadar toplam 57,5 milyon dolar yatırım almıştı. İlginç olabilir belki ama 1 milyar dolara Facebook tarafından satın alınmadan birkaç gün önce Sequoia Capital, Benchmark Capital, Greylock Capital gibi şirketlerin sağladığı bir fonla 50 milyon dolarlık bir tur daha tamamlamıştı. Şirketin bu yatırım turundaki değerlemesi 500 milyon dolardı. Şanslı yatırımcılar birkaç günde yatırımlarını ikiye katladılar dersek yanlış olmaz herhalde…

Instagram’da kaç kişi çalışıyordu?
1 milyar dolara satın alınan bir şirket sizce kaç kişidir?
Siz tahminlerinizi yaparken ben cevap vereyim, Instagram’ın tüm ekibi 13 kişiydi. Yani binlerce kişi değil, 1 milyar dolarlık değeri yaratan ekip sadece 13 kişiydi.

Instagram’ın kaç kullanıcısı vardı?
Kevin Systrom instagram’ın 27 milyon kullanıcısı olduğunu geçen ay gerçekleşen SXSW konferansında dile getirdi. Şu an 30 milyonun üzerinde kullanıcısı olduğu biliniyor. Android uygulamasının hayata geçirilmesi ve bu satın almadan dolayı oluşan popülariteyi takiben kısa süre içinde 50 milyon kullanıcıya ulaşılacağı konuşuluyor. Facebook’un 845 milyon aktif kullanıcısı olduğu ve bunların zaten 425 milyonunun Facebook’un mobil ürünlerini kullandığı düşünülürse, şirketin aslında Instagram’ın taş çatlasın 50 milyon kullanıcısına ihtiyacı yoktu – (mu dersiniz)?

Mark Zuckerberg iş teklif etti, Kevin Systrom geri çevirdi, ama şimdi…
Kevin Systrom ve Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg aslında uzun süredir tanışıyorlardı. Hatta ZDNet’in haberine göre daha Kevin Systrom 2004 yılında öğrenciyken ve henüz Facebook’un fotoğraf paylaşım özelliği yokken Mark Zuckerberg Kevin Systrom’a Facebook’ta çalışması için bir teklifte bulunmuş. Bildiğiniz üzere Kevin Systrom teklifi kabul etmemiş.

Özetle…
  1. Sadece 12 kişilik bir ekiple milyar dolarlık şirket olunabiliyormuş.
  2. Zararın neresinden dönülse kardır.
  3. Ne kadar büyük olduğunuz değil, ne kadar değer yarattığınız önemli.
  4. Sahip olunan çevre ve kontaklar en az girişimin kendisi kadar önemli.
  5. Girişimin kurucuları ve onların yetkinlikleri “herşeyden” önemli.
  6. (Bonus) Milyar dolarlık değerleme yakalamak için hala birçok alan mevcut.
Umarım daha önce bilmediğiniz birkaç noktaya dikkatinizi çekebilmişimdir. Sizin de bu hikayede bizim atladığımızı düşündüğünüz noktalar varsa lütfen yorumlarda paylaşın.

Kaynak: http://www.webrazzi.com/2012/04/10/instagram-hikayesi-cikarilacak-dersler/

3 Nisan 2012 Salı

Bir Adidas’çı ile Puma’cı neden asla evlenemez

Hani zamanında TRT, Almanya’dan köy oyunları yayınlardı. Ortaçağ kostümlü birtakım kasaba sakinleri son derece ciddi bir rekabet içinde su üstünde şişme kaleler arasında top ve simitlerle tuhaf yarışmalar yaparlardı.
İşte Puma-Adidas rekabeti biraz o kasaba oyunlarını hatırlatıyor. Dekor ve aktörler aynı. Bir kasaba, ortasından geçen bir dere ve iki rakip kampa ayrılmış kasaba sakinleri.

Olay, Almanya’nın 24 bin nüfuslu Herzogenaurach kasabasında cereyan ediyor. Aurach deresinin bir yakasında Adidas, diğer yakasında Puma aileleri üslenmiş. Geçen yüzyıl iki şirket merkezi dere marifetiyle ayrılırken, Adidas’ın adres değiştirmesi sonucu şimdi aralarında sadece birkaç yüz metrelik mesafe var.

Kasabada düşmanlık daha ilkokulda başlıyor. Adidas çalışanlarının Adidas giyen çocukları, Puma çalışanlarının Puma giyen çocuklarıyla oynamıyor. Yetişkinler birbirini görünce yolunu değiştiriyor, konuşmuyor ve karşı kamptan biriyle evlenmiyor. Eş-dost çevreleri firmaya göre kuruluyor. Fasching zamanı Puma ve Adidas ayrı ayrı balolar veriyor. Adidas’çılar biralarını Ansbacher Tor’da, Puma’cılar ise Cafe Mauser’de yudumluyor. Kasabanın tamamı sanki Montagu ve Capulet ailelerinden oluşuyor.



Firma aidiyeti kasaba sınırları dışında da değişmiyor. Babası Puma merkezinde çalışan futbol yıldızı Lothar Matthaeus, Alman Ligi’nde ilk anlaşmasını, malzemelerini Puma’dan temin eden Borussia Mönchengladbach’la imzalıyor.

Araştırmalara göre Puma’cıların Adidas’çılara göre sabah daha erken kalktığı tespit ediliyor. Ve Puma’nın kurucusu Rudolf Dassler’in torunu Frank Dassler’in Puma’dan ayrılıp Adidas’a transfer olması şok dalgaları yaratıyor.

DEV İLE CÜCENİN REKABETİ


Bu rekabetin tuhaf bir yönü de şirketlerin kesinlikle aynı çapta olmaması. Reebok’a 3.1 milyar Euro sayan Adidas, yılda 6.5 milyar Euro’luk cirosuyla, Puma’nın yanında koca bir dev. Spor malzemeleri alanında Nike’dan sonra dünyada ikinci. Geçen temmuzda atılım kararı alıp, golf malzemesi pazarına gireceğini, Hindistan ve Dubai’de şubeler açacağını açıklayan Puma’nın yıllık cirosu ise 1.5 milyar Euro kadar. Adidas’ta, Puma’nın dört katı kadar insan çalışıyor. Bununla birlikte Puma gençler arasında daha fiyakalı. Koşu ayakkabıları artık kült statüsünde.

Çaplar orantısız ama iki şirketin tarihi, yükseliş ve iniş grafikleri, borsaya girişleri hemen hemen birbirine koşut ve 50 yıldır tartıştıkları bir numaralı mevzu da şu: Vidalı kramponu ilk kim yaptı? Efsaneye göre Adolf Dassler (Adidas), 1954 Dünya Kupası’ndan önce buluşunu Alman Futbol Milli Takımı’na götürüyor. Vidalı krampon zemine göre ayarlanabildiği için devrim niteliğinde bir buluş. Bu sayede Alman takımı sürpriz bir şekilde dünya şampiyonu oluyor, savaş mağlubu Almanya da böylece nihayet depresyondan çıkıyor.

Puma ise vidalı kramponları ilk kendisinin yaptığını ve 1954’ten önce birçok yıldız futbolcunun bunları zaten giydiğini iddia ediyor. Ayrıca Boris Becker’in henüz 17 yaşındayken Wimbledon şampiyonu olmasını da, Puma raketi kullanmasına bağlıyor. Puma, Adidas’tan çok daha güçlü bir bireysel marka olduğu iddiasında; İşte Pele, işte Maradona, işte Netzer. Puma, 2006 Dünya Kupası için Pele ile sponsorluk anlaşması yaptı. Ayrıca Formula 1 şampiyonu Michael Schumacher ile de sponsorluk anlaşması var.

Buna karşın Adidas, kendisini olimpik bir marka olarak tanımlıyor; işte Bob Beamon’un uzun atlamada dünya rekoru kırdığı ayakkabılar, Nadia Comaneci’nin pisi pabuçları, Steffi Graf’ın tenis kıyafetleri, Beckenbauer, Müller ve Beckham’ın kramponları. Bunlar, Adidas merkezindeki hazine odasında yatıyor. 8 bin ayakkabı, 2 bin top, forma, raket ve eşofman arasında.

20 SANTİMETREKARE UĞRUNA

Puma ile Adidas arasındaki son kavga konusu ise, Adidas’ın ünlü üç şeritli logosunun kapladığı hacimle ilgili. Puma’nın, Nike’ı da yanına alarak Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) götürdüğü bu davanın temelinde 2002 Dünya Kupası’nda yaşanan olay yatıyor. O kupada Puma’nın Kamerun Milli Futbol Takımı için tasarladığı vücuda oturan yekpare forma, FIFA tarafından yasaklanıyor. Puma, Adidas’ın bir entrika çevirip FIFA kararında etkili olduğunu iddia ediyor ve olimpiyatlara yönelik bir intikam harekatına girişiyor. Sporcu formalardaki üç şeritli Adidas logosunun, olimpiyat şartnamesindeki 20 cm2’lik sınırı aştığını ileri sürüyor. Kol ve pantolon kenarındaki şeritlerle logo ihlali yapıldığı gerekçesiyle IOC’ye şikayet dilekçesi veriliyor.

Adidas, ‘Biz bu şeritleri 1972 olimpiyatlarından beri kullanıyoruz, şimdi mi rahatsız oldunuz’ dese de Puma ile Nike’ın cevabı hazır: ‘İşte Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin yıllardan beri iç içe olduğu Adidas’ı kayırdığının kanıtı.’

Dünya Kupası ve 2008 Pekin Olimpiyatları’nın resmi sponsorluğunu üstlenen Adidas, 17 spor dalında daha dünya federasyonlarına şikayet edilecek. Logo kısıtlaması gelmediği takdirde Puma ve Nike mahkemeye gidecek.

Almanya’nın düşman kardeşleri Puma ve Adidas, 2006 Dünya Kupası öncesinde aralarındaki savaşı iyice kızıştırdılar. Adidas geçen hafta, Reebok’ı 3.1 milyar Euro’ya alacağını açıklayarak bir adım daha öne geçti. Bunların savaşı sıradan bir rekabetin çok ötesinde. Adi ve Rudi Dassler kardeşlerin Adidas ve Puma olarak ayrıldığı günden bu yana, ‘Vidalı kramponu ilk kim yaptı’ tartışmasından tutun da sporcu formalarındaki logoların santimetre hesabına kadar uzanan bir kavga bu. Dassler kardeşler çoktan öldü ama, iki firmanın da merkezinin bulunduğu kasabada hálá derin bir husumet hüküm sürüyor. İki şirketin çalışanları birbiriyle konuşmuyor. Bir Adidas’çı bir Puma’cıyla asla ve asla evlenmiyor. Puma’nın iç yazışmalarında ‘Adidas’ın adı ‘ismi lazım değil’ ifadesiyle anılıyor.

Adolf ve Rudolf Dassler nasıl ayrıldı

ALMANYA’nın Herzogenaurach kasabasında 1924’te kurulan Dassler Kardeşler Spor Ayakkabıları Fabrikası 1948 yılında dağıtılıyor ve işçilerin 40’ı Adolf (Adi), 13’ü ise Rudolf (Rudi) Dassler’de kalıyor. ABD’li atlet Jesse Owens’i 1936 Berlin Olimpiyatları’nda dört altına götüren ayakkabıları yapıp efsane olan iki kardeş o tarihten sonra hiç konuşmuyor. Adi, Adidas’ı, Rudi de Puma’yı kuruyor. Rivayete göre ayrılık nedeni şu: Naziler askerlere postal yapmak için fabrikayı devraldıktan sonra savaşın sonlarına doğru Adi Dassler, işgalci ABD birlikleriyle dostluk kuruyor. Bu sırada Rudi, asker olduğu için ABD tarafından esir alınıp kampa düşüyor. Savaş sonrasında iki kardeş bir süre daha birlikte çalışıyor, ancak Rudi, müttefikler nezdindeki nüfuzunu kullanıp kendisini esir kampından kurtarmadığı için kızgın olduğu Adi’den ayrılıyor. İki kardeş, Dassler adını ürünlerinde kullanmamak üzere anlaşıyor ve yollarına ayrı ayrı devam ediyorlar.

Kaynak: (Ayşe ÖZEK KARASU, Hürriyet Cumartesi, 06.08.2005)